İSMET ÖZEL'e RÜCU
İSMET ÖZEL'e RÜCU
“Yenilgiden Dönerken” demişti Ali Ayçil. Bir yolu ilmek ilmek yürüyüp, dört başı mamur yenilip, kan ter içinde arşınladığın yolu yorgun argın geri dönmek… Bir yolu iki kere tekrar etmek bir nevi. Ve ezberlemek.
İşte bugün büyük şair “İsmet Özel’e Rücu”yu yazarken, İsmet Özel yolunu iki kere tamam ettiğimi ve İsmet Özel’i inkar etmeye asla cesaret edemeyenlerden biri olmadığımı ispat etmiş bulunuyorum. Ayrıca serlevhanın manidar bir yanı da var. İsmet Özel için söylediklerimden değil, bizzat İsmet Özel’in kendisine rücu ediyorum. Bu rücu ettiğim şey, ne putlaştırılan ne de yedi kat yerin dibine itilen bir isim değiller. Saf ve mücerret bir isim. Farkına vardım ki, İsmet Özel’e hakkaniyetle salat etmek (destek vermek), aynı zamanda ona cephe almayı da gerektiriyor. Ve hatta İsmet Özel’e salat etmek onu öldürmek demektir de. “İki kere ölmesi gerektiğini” düşündüğüm şahsiyetin yolunu “ikinci kez” ve bu defa geri dönerek arşınlıyorum. Geri dönüşümün adını da Ali hocam vermiş bulunuyor: “Yenilgiden Dönerken”…
Yenildim çünkü İsmet Özel’i reddedişime sebep olan, <O’nun adını duyduğunda beş para etmez ağızlarından akan salyalarla kendisine ham softa kaba yobaz sualler doğrultan ve yine büyük şaire Veda Konuşması yaptıran> takımın imhasını, İsmet Özel’i aynı istikametin tersinden reddedenlerde aradım. Yenileceğimi bile bile yolun sonuna kadar geldim ve muzaffer bir yenilgiyle dönüyorum.
Evet, İsmet Özel'in şiirlerindeki flu görüntüler ve arada bir yüksek çözünürlük düzeyinde görülen aforizmalar aptallaşan kalabalıkları teshir etmeye yetiyordu. Bir nevi bu aforizmalar onlar için afyondu. Yıllardır idare edilmeye alışmış ve güç neredeyse oraya rabıta etmek üzere eğilen romantik başlar, ortaya bir İsmet Özel putu çıkardı. Poetikamın ilk bahsinden bugüne değin İsmet Özel’e hücum edişimdeki gaye bu putu devirmekti. “Ne yapılacaksa yıkıntıyı yıkarak yapılacak.”demişti çünkü şair. Zannediyorum şimdi bu şahsiyete yalnızca bir şair sıfatıyla yaklaşabilirim. İlave etmeliyim ki bu metnin o büyük şaire ulaşması yegane gayemdir, çünkü hayrül halef addettiğim bu metin İsmet Özel’e ulaştığında, o büyük şair, ardında bir namzet bıraktığını bilmenin huzuruyla kendini ölüme hazırlayacak. Hasan Özel ile ilahi bir yasa icabı karşılaştığımıza inanıyorum. İsmet Özel’e bir de Hasan abinin hürmet penceresinden bakabildiğim tek an bu idi ve bu kısacık lahzadan sonra bütün düğümler çözüldü. İlaveten bu karşılaşmanın ve akabinde edilen sohbetlerin sıkıntısını hala üzerimden atabilmiş değilim. Bir insan olarak, İsmet Özel heyulasından sıyrılmış ve tek başına bir İsmet Özel’i, İsmet Özel’in bile tanıdığından şüpheliyim. Şüphe şeytandandır, öyleyse ben Adem’e secde edenlerdenim.
*
Yenildim çünkü insanlar tarafından efsunlanmış bir şairin mısralarını, efsunlanmış bir şairin şiiri gibi okudum. Bu efsuna insan eli değdiğinden bir kıymet-i harbiyesinin olmadığına iman ettim. Ve bugün “Yenilgiden Dönerken” mürted ilan ediliyorum. O halde katlim vaciptir. Bu diyeti ise sefere çıktığım inancıyla yürüdüğüm yoldaki beni, muzaffer bir yenilgiyle dönen “ben” olarak ödeyecek, yani diğer Mehmet’i öldüreceğim. Eğer bu sahifeleri neşrettiysem ve zihninizde iğfale kalkışan bir damla kan varsa, diyetimi ödedim demektir.
Yenildim çünkü ben de bir mensubiyeti arıyordum. “Ben de Bir Mensubiyeti Arıyorum” diyordu şair. Bir gün bellilik işaretini bacağına bağladığı bir iple test etmeye kalkan fakat yine de bir başkasına istihale etmek zorunda kalan yine O idi. O halde istihale etmek ve yenilmek mukadderdi.
“Cenneti Özlüyoruz” diyordu şair. Bana tanıdık gelen bu sesin menbaını derhal tayin ettim: Erich Fromm’un büyük eseri, The Escape From Freedom… “Cennet bir kez yitirildi mi, insan ona dönemez.” Diyordu Fromm. Cenneti özlediğimi fark ettim ve mukadderatın cilvesi: Yenildim.
Yenilmekten duyduğum haz ile vecd örtülerini üzerime çekiyorum ve Necip Fazıl’ın deyimiyle “yalnız zevk idrakinden ibaret” kalarak, büyük şaire kendi nezdimdeki hakkını teslim ediyorum…
İSMET ÖZEL 80 YAŞINDA!
Mehmet Can KUYUCU
Yorumlar
Yorum Gönder